Korkut Daban16 Makale

MESELE TÜRKİYEDİR

Asırlar önce Peygamber Torunlarının kanlarının aktığı günden bu yana Coğrafyamızda Kan ve Gözyaşı eksik olmadı.
Belki de bugünlerde onun hesabını veriyoruz ve bedelini ödüyoruz diye düşünenlere katılıyorum. Bu bedelin hangi mahfiller tarafından nasıl bir strateji ile ödetildiği ise dikkat çekilmesi gereken başka bir önemli hususu oluşturmaktadır.
Buradan hareketle son zamanlarda Bölgemizde yaşanan gelişmelere biraz yakından bakmakla bu konuya kısmen de olsa bir açıklık getirme gayretinde olacağız.
Türkiye, son kırk yılda sürekli olarak Ekonomik Krizler, Darbeler ve Terör ile mücadele etmekten adeta başını kaldırmaya fırsat bulamadı.
Bu taraflı tarafsız herkesin onaylayacağı ve itiraz etmeyeceği çıplak bir gerçekliktir.
Meseleye biraz daha yakın bir mercekle baktığınız zaman bu üç konunun aslında birbirinden bağımsız meseleler olmadığını pekala görebilirsiniz.
Aslında tüm bu konular aynı kaynaktan aynı güçler tarafından kontrol edilerek uygulamaya geçirilen ortak bir iradenin ürünüdür.
Tabi bunu artık anlamayan yoktur herhalde!
Bir ülke düşünün ki, Kardeş Kardeşe düşman edilsin. Yetmesin Mahalleler kurtarılmış bölge olsun. Yetmesin Sağ Sol diye toplum ikiye bölünsün.
Sonrasında Batının İstihbarat Örgütlerinin, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde ki uzantıları tarafından Sivil Yönetime el koymaları sağlansın.
Yönetime gelen akıl yoksunu Cuntacı General adaleti sağlamak için bir sağdan bir soldan astık diyerek sözde çözüm ürettiğini düşünerek Darbeyi Meşru kılma gayreti içinde olsun!
Özellikle Kırk Yaş altı gençlerimiz bu söylediklerimi hayret ve korku ile okuyacaklardır. Çünkü hiçbir haklı gerekçe henüz On Sekiz Yirmili Yaşlarda gençlerin idam edilmesini meşru kılamazdı.
Bu akıl yoksunu Cuntacılar öyle azıttılar ve ileri gittiler ki!
Annelerinin koklamaya ve sevmeye kıyamadığı Erdal EREN ve Mustafa PEHLİVANOĞLU gibi hayatının baharında ki gençler darağacında idam ettiler.
Öyle bir algı yaratıldı ki bir gecede kardeş kavgası sona erdirildi. Çünkü Batı Uşağı Cuntacılar istediklerini almışlardı. Darbe Gürültüsü ile Halk korkutulmak suretiyle sindirilmişti.
Bir gecede ülkenin kasasında ki Tonlarca Altın sözde ülkeye demokrasi getirecek olan Cunta Yönetimi tarafından iç edilmişti. Bu durum doğal olarak Ülke Ekonomisini adeta felç etmişti.
Anlayacağınız ülkenin koşulları hangi bakımdan bakarsanız bakın çok ama çok kötü bir durumda idi. Ülke her bakımdan istikrarsızlık denizinde boğuluyordu.
Bu arada 1983 seçimlerinde Cunta Yönetiminin engellemesine karşın yerli ve milli bir isim Turgut ÖZAL halkın oyları ile hükümeti kurmak üzere seçimi kazanmıştı.
ÖZAL Koltuğa oturur oturmaz başta sivilleşme olmak üzere yerli ve yabancı sermayenin yatırım yapabilmesi için Sivilleşme ve Demokratikleşme yolunda önemli adımlar atmıştı.
Türkiye gerçekten Teknoloji ve Savunma Sanayi noktasında ilk adımları bu tarihlerde atmıştı. Deyim yerindeyse Özal, Ülkeye Çağ atlatıyordu. Darbe ile ağır hasar alan Türkiye düştüğü yerden kalkmak istiyordu.
Tam darbenin etkileri unutulacak derken. Bir anda Güneydoğu Anadolu Bölgesinde örgütsel faaliyetler başlatılıyor, halkı tıpkı 12 Eylül döneminde olduğu gibi Kürt Türk ayrımı adı altında karşı karşıya getiriyorlardı.
Anlaşılan o ki Türkiye’nin rahata ermesi birlerini rahatsız ediyordu!
Bakın bir tarafta ülkede ki Gençler üzerinden Siyasi Ayrım adı ile Kavgaya yönlendiriliyor. Ardından ortaya çıkan kaotik durumu sona erdirmek için Ordu eliyle yönetime el koyuyordu.
Bu kurgulanan senaryo, Vesayet Rejiminin medyada ki destekçileri tarafından Manipülatif Haberler sayesinde gayet muntazam işliyordu. Anlayacağınız 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinde de görüleceği üzere Satılık Kalemler her devirde sahiplerine sadakat içerisinde oldular.
Bu arada Darbeler yapılırken, sessiz sedasız bir şekilde Ülkenin Mali Kaynakları da iç ediliyordu.
Anlayacağınız sözde Demokrasi ile yönetilen ve çok partili hayata geçinceye kadar Seçimsiz yönetilen bu ülkede asla Halkın Hür İradesiyle iktidara gelen Partilere yönetme hakkını vermediler.
Ekonomik Kriz, Darbe ve Terör üçlemesi adeta bu ülkenin kaderi oldu. Bu kısır döngüyü Demokrasi adı altında yürüttüler.
Çünkü bu coğrafyada asla Türkiye’nin güçlü olması istenmiyordu. Her fırsatta Türkiye gerek siyasi gerekse ekonomik nedenlerle engellenmeye çalışıldı.
Daha detaya girecek olursak Osmanlı ismini tabeladan kaldıranlar Osmanlı’nın yeniden dirilmesi korkusu ile yaşıyorlar!
Sömürgeci Batı sıkıştığı anda Terör, Darbe ve Ekonomik Kriz Silahını kullanıyordu.
Bugün Terörsüz Türkiye hamlesi sonrasında paniğe kapılan Vahşi Batı Nifak Stratejisini, Suriye’de ki Azınlık Gruplardan olan Dürziler aracılığıyla hayata geçirme gayretindeler.
Anlayacağınız yine yıllar önce bir Devlet Büyüğümüz merhum Necmettin ERBAKAN’IN söylediği üzere bir gün Sömürgeci Batı güçleri Suriye sınırına dayanırsa bilin ki “Mesele Türkiye’dir” demişti.
Bugün bizlerde biliyoruz ki tedavülde görünen konu ne olursa olsun Müslümanların yaşadığı coğrafyanın tek hamisi Türkiye’dir.
Türkiye Son Kaledir!
Son Kale inşallah düşmeyecektir.
Zaten, Bu Aziz Millet, Son Kale için can vermeye hazır bekleyecektir!
Selam Ve Dua İle…